19 Kasım 2015 Perşembe

Nankörsün Galatarasay!

Sıradan bir sabah, metrodayız, kitap okuyorum. Yanımdaki tanımadığım genç de bişeyler okuyor, Dönüp bakıyorum ne okuyor diye, sınav notları okuyor, A4 kağıt, diklemesine, fotokopiciden çıkmış. Bütün satırlar çizilmiş. "Kafanı s*kiim!" diyorum onun hemen başında bekleyen abiyi görüyorum. Ayakta gazete okuyor, göz ucuyla manşete bakıyorum; sarı kırmızı "HAMZAOĞLU GİTTİ." yerine kim gelirse gelsin umrum olmaz bir Galatasaray'lı olarak. Galatasaray'a da az önce sınav notları okuyan tüm satırları çizen gence söylediklerimin aynını diyorum; sonuna Galatasaray'ı ekleyerek! Nankörlüktür bunun adı. Sana 10 ay gibi kısa bir sürede  3 kupa getirmiş biri, ulan üstelik çok değil geçen sezon lan, bu şekilde gidemez! Gitmemeliydi! Ancak bu Galatasaray'ın ilk nankörlüğü değildi! Hüzünlendim. 


1996-97, 1997-98, 1998-99, 1999-00 ne yıllardı ama be; hea? Müzikli maç özetleri olurdu, sadece spikerin "Gooool!!!" sesine yer verirlerdi biraz müziği kısarak, ağlardım. Ağlardık da belki. Hiç unutmam yine böyle kolajlardan oluşan bir videoda Arif'in Manchester United'a attığı o gol anında gözlerimden yaş boşalmıştı. Bu futbol için ilk göz yaşımdı. Bunu gören kuzenim "Lan oğlum niye ağlıyorsun!" da demişti ama ona Star TV'yi gösterdim, "Baksana" dedim burnumu çekerek, kolaj devam ediyordu, müzik devam ediyordu, Kubilay kalenin içine giriyordu, ben ağlıyordum ancak o Beşiktaş'lıydı. Ağlamadı. Beni de anlamadı. Gitti. Güzel yıllar bitti, Terim gitti, Hakan gitti(Siyasete girmese heykeli dikilecek adamdı) Arif gitti... Burda durup, şapkamızı önümüzde koyup biraz içerlenelim... 

Bunları bir kez anlatıcam ve bir daha da gündem olmayacak.

Lucescu geldi. Mircea Lucescu. 2001-2002'de takımı şampiyon yaptı. Gönderdiler. Nankörler. Futbola küsmüştüm, zaten üniversiteye hazırlanıyordum, Futbol benim neyimeydi zaten di mi? 22 adam bi topun peşinde falön, hı? Dayım reddedemiyceğim bir teklifle geldi. Sahte kombine ile, çift turnike ile Beşiktaş kapalı trübünde maç keyfi. Namı değer Çarşı! Sezon boyu hem de! Dershaneden çıkışlarda, maç denk gelirse, biraz da stres atmak için gidiyor geliyorduk trübüne. Hali ile kaptırıyorduk bazen ancak benim aklım daha çok permütasyon kombinasyondaydı. Alkali metallerde, mol hesaplarındaydı. Tabi bu trübün işi duyuldu filan, Beşiktaş'lı olduğum söylentileri dedikoduları yayıldı. Küskündüm takımıma, nankörlük etmişlerdi, ayıptı, günahtı yaptıkları, ben de hatalar yaptım. Velev ki oldum, döndüm yani, sezon bitince üniversite okumaya Ankara'ya gidecektim. Orada ne yapacaktım futbolu ki? Bir kere küsmüştüm, boş bir şey olduğu yönünde kendimi telkine geçmiş, futbol konuşmamaya karar vermiştim. Öyle de oldu. Ta ki 2005-2006 sezonuna kadar. Tarih 14 Mayıs 2006 haftasonuna üniversiteden eve gelmişim. Bir şeyler çiziyorum masada, teknik resimler filan. Babam radyodan Galatarasay maçını dinliyor. Diğer tarafta da Fenerbahçe'nin maçı var. Ben futbola nötrüm o zamanlar. Her iki takımın da puanları aynı. Ligin son maçı, şampiyon belli olacak. Nötrüm buna da. Maçlar başlıyor, ancak Fenerbahçe'nin maçı konfeti yağmurundan duruyor. Banane dursun. Galatasaray'ın maçı başlıyor. 1-2-3. Galatasaray 3-0 yeniyor. Fenerin maçı devam ediyor; aslında aynı dakikalarda bitmesi gerekiyordu biliyorsunuz konfetilerden maç 16 dakika uzadı. 16 fucking minutes! Nötrlük de bir yere kadar! Babam gururlu, ben daha az nötr. Radyodan Fenerin maçına geçiyoruz, Fener'in puan kaybetmesi gerekiyor. Ben çizimi bırakmışım, babamı izliyorum. Adam ayakta. Hop oturuyor, hop kalkıyor Uzatma dakikalarını bekliyor. Sonra Appiah'ın kaçırdığı gol filan derken, maç 1-1 bitiyor.  Appiah da ağlıyordu, babam da ağlıyordu. Biri gamdan kederden, biri sevinçten neşeden. Babam ağlıyordu lan! Ben ne yapacaktım? Güzel bir pazardı, şampiyon olmak için güzel bir pazardı, kalktım, yerimden doğruldum ve koşarak babama sarıldım. Ben de ağladım ve "Baba ben Galatasaray'lıyım." dedim. Maç bittikten, pardon Şampiyonluğu kaybettikten sonra "Kalk Appiah kalk, Allah'ın dediği olur" diyordu Appiah'ın başında biri. Aynen işte böyle.

Bitiriyorum, bitirişi de yine Mesut'u överek yapayım

Futbola karşı nötrlüğüm giderek geçiyordu ancak dost meclislerinde bir "Beşiktaş"lılıktır gidiyordu. Üniversite bitti, eve kesin dönüşü yaptım. Mesut kardeşim ilk doğumgünümde beni yanına çağırdı, doğumgünleri kutlanmazdı bizde, yani öyle neşeli partili şeyler filan yoktu, anne baba pasta tamamdı o iş ama Mesut beni doğumgünümde çağırmıştı. "Al!" dedi "Rengin belli olsun." çıkardı bir hediye poşeti, orjinal Galatasaray forması. Canım Fenerbahçe'li kardeşim benim. Sarılıp ağlaştık filan, işte futbol böyle bişeydi. O gün bugün başka bir Galatasaray'lıydım. Ancak bugün, bu haber beni yeniden futbolu sorgulamaya itti. Vefa bitti, bitmiş.



Son söz:


Hayatımın bir döneminde Beşiktaş'lı olmuştum, gerçekten çekilecek dert değil arkadaşlar. Allah Beşiktaş'lılara başka dert vermesin. Bu sene iyiler, iyiler tabi, her sene olduğu gibi. Dilerim şampiyon olurlar.

Beni okudunuz, teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder