Tarlalarda top oynayan çocuklara ve onların terleri ile yeşerttiği arsalara...
Evet zamanda kısa bir yolculuğa ne dersiniz? Kimi zaman bir koku, kimi zaman bir sözcük, kimi zaman bir tad bizleri saniyeler içerisinde zamanda yolculuğa çıkartabilir. Bu yazımda işte tamda bunu deneyeceğim.
"Sal gelsin!" dedi Muharrem. Zaten bunun dışında pek fazla şey söylediğini hatırlamıyorum saha içerisinde. Saha diyorum ama o aslında bir tarlaydı, üstelik düz bir tarla da değildi, düzlemesine 10-15 derece eğimli bir tarlaydı, yani koşarken biraz yana yatman gerekiyordu. Hüseyin bunu çok güzel yapardı, NBA'in amblemindeki Jerry West gibi yatarak oynardı. Verdiğin pasın yerini bulmaması topun mahalleye gitmesi demekti. Ama Muharrem "Sal gelsin" diyorsa, salacaksın! İyi de neyi salacaksın? Lan mahallede yeniyiz, terim anlamını bilmediğimiz sözcükler var, neyse alışıcaz. Neyse şunu bağlayıp hikayeye dalayım. Saldın mı topu? Saldın, tamam bırak o top artık goldür. Muharrem böyle bir topçuydu işte.
Bu mahalleye başka bir mahalleden taşınıp gelmiştik, tasolu, kuyulu(misket'li), baş'lı(misket oyunu), mors'lu(yine misketli), 9 aylık'lı(ilk çıkan Anne'dir, son çıkan Baba! Erkek erkeğe oynanan acımasız oyunlardan bi tanesi), yağlı kayışlı(En son kayışın arkamdan uzanıp yüzümün yarısını kızarttığından beri oynamadım, pes ettim, benden pasoydu, daha fazla yağlı kayış yoktu artık!), dokuz taşlı, yakar toplu, saklambaçlı, birdiribirli, uzun eşşekli, bir başka mahalleden, bir başka mahalleye. Burada da oyunlar değişmiyordu, Vampir hariç, Vampir diye bir oyunu vardı bu mahallenin, deliler gibi koşuyor, iki mahalle, bazen üç, hatta inatlaşılırsa 4 mahalle ötede oyun içindeki elemanları kovalıyorsun kan ter içinde! Evine gidip yemek yiyip gelip devam edeni vardı! Allahın pisleriydi onlar, aynı kişiler saklambaç oyununda da bi eve uğrayıp ekmeğe salça sürüp çıkar gelirdi, lan nerden buldun oyun esnasında munakim onu öyle sen! Belli ki eve gitmiş bir boşluk anında aç herif! Evde de eminim "Ne bu yine kan ter içinde kalmışsın hasta olacaksın!" diye paparayı yemiştir annesinden ama kadıncağız kıyamamış ekmek arasını da yapmıştır...
Mahalle yeniydi, Yücel eskiydi, 12 yıllık kardeşliğimiz vardı. Yücel korurdu beni. Korudu da! Yücel cüsse bakımından benden zayıftı, sadece Yücel değil tüm mahalle yapıca benden daha zayıf ve kısaydı ama ben yeniydim ya hani şimdi birleşip ağzım ile kulağımı yer değiştirler, bu olmasın diye etliye sütlüye karışmazdım. Etli sütlü diyorum mahallede etli sütlü olabilecek herhangi bir şey yoktu yanlış anlamayın. Bir eli yağda, bir eli balda olan çocuklar değildik en nihayetinde. Futbol topu lükstü mesela, plastik topa 4-5 kat koli bantı sarıp onu futbol topu yapardık(Tamam itiraf ediyorum benim bir futbol topum vardı, gerçek bir futbol topuydu ama başına bir iş gelmesin diye hep evde oynardım, çıkarmazdım dışarı.). Nasıl mı korudu Yücel beni? Anlatayım: Beni top oynatmazlardı, Yücel'e gider, camdan "Yücel beni oynatmıyorlar lan!" derdim, kahvaltı masasından ağzında zeytin çekirdeği ile fırlayan Yücel "Kimmiş onlar!" deyip o önde ben arkada tarlaya doğru çıkardık, önce zeytin çekirdeğini ağzından çıkartırdı "Oğlum bakın bu çocuk da oynayacak!" derdi. Oynardım da. Sonra Yücel kahvaltısına dahil olmaya giderdi(Tahmin ediyorum tuzlulardan sonra tatlıya geçecek ve ekmeğin arasına kahverengi helva (cevizli yaz helvası diyorlarmış, sonradan öğrendim) basıp, kahvaltısını sonlandırıp birazdan o da gelecekti. Benim annem babam çalıştığından kahvaltıyı erken yapar sokağa fırlardım, Yücel'in? Bi dakka lan Yücel'in de anne babası çalışıyorlardı, nasıl olacak şimdi? Yücel geç kahvaltı yapmayı seviyordu diyelim.). Sağolsun Yücel'in çok iyiliğini gördüm. Yücel ile Muharrem kuzenlerdi ve güzel, kaliteli, lezzetli bir karşılaşma olacaksa bu ikisi mutlaka ayrı takımlarda olurlar ve adamları bunlar alırlardı. Yücel'in futbol zekası yüksekti, oynar, oynatırdı, Muharrem'in ise kişisel becerisi, tekniğine diyecek yoktu, kaliteli bir forvetti, kaleci ile başbaşayken atamadığı bir gol hatırlamıyorum, biraz daha ileri gider kaleciyi sürüm sürüm süründürür top ayağında, en son kaleci pes eder o da topu kale çizgisine taşır ve yerde duran topa eğilerek kafa vurarak bitirici vuruşunu yapardı. Zaten bir futbol karşılaşmasında böyle bir gol yeniyorsa, o takımın defansı muhtemelen gol atma sevdasına ileri çıkmış, tüm ümitleri tüketmiş demektir. Bitsindi artık maç! Hadi beyler babam geldi verin topu eve gidiyorum ben!
Yıllar sonra haber aldım Muharrem İddia'dan büyük paralar kaldırıyormuş, helali hoş olsun. Bizi de görürsün artık Muharrem bu yazıdan sonra?
Beni okudunuz teşekkürler.
Şimdi de UEFA Champions League official theme song diyelim
https://www.youtube.com/watch?v=0Qqd6T_A9LY
Işte bu ! :)
YanıtlaSilMahallede maç var ise onlar emin ol evde değillerdir!