29 Eylül 2015 Salı

Metrobüste Ölmek(Ölümlerin En B*oktanı)

  Dikkat: Bu yazı karamsarlık içerir, ne kadar karamsar olduğumu bilirsiniz. Ama korkmayın bu yazıda kimse ölmüyor.

  Metrobüs ile köprüden karşıdan karşıya geçerken hep hayal ederim, köprü yıkılsa, metrobüs ile birlikte boşlukta boğazın azgın sularına doğru yolculuğa çıksak ne yaparım diye(Heee-eh hayal gibi hayal yemin ediyorum! Ülke ülke değil ki kurdurduğu hayallere bak! Elalem paraşütle atlama, bungee jumping, uçma hayalleri kurar bizim kurduğumuz hayallere bak!). Yüzlerce insan, o hengamede kim ne yapar neler olur biraz kurgularım kafamda. O at gibi kulaklıkları ile kenarda cool cool müzik dinleyen, askerliğini tecil etmek için master yapan genç acaba ne dinliyordur ve köprünün yıkılma anında ne yapacaktır? Cam kenarında güneş gözlükleri ile yayıla yayıla oturan CHP kadın kolları üyesi saçlı Nurcan teyzenin çığlıkları, kalabalık arasında off’layıp puff’layan evlenme çağına gelmiş genç kızımız Selin daha fazla ne kadar offlayacaktır acaba? Arka 8’li koltuğun orda(4’ü bir yanda karşılıklı, koridor, sonra yine 4’lü karşılıklı, körükten sonra az ilerde sağda solda, kime sorsan gösterir.) koridorda iki direği birden tutmuş oturmak için olasılıkları artıran, yer kapmaya çalışan tahta göğüslü semtimiz abisi Rıza abi ne yapacaktır? “Ulan ölürken bari oturaydım ya!” mı diyecek? Kapının oradan bir türlü çekilmeyen, kapı ile birlikte açılan kapanan inenlere yer verdiğini sanan ergen Berkcan, ya o ne yapacaktır ömrünün baharında! Hadi hepsini geçiyorum, Arka 3’lü L koltukların tam L kıvrımında iki büklüm oturan, orada olması asla istenmeyen emekçi Yaşar usta? Ya o ne yapacaktı asıl? Bütün gün çalışmış, yorulmuş, düşmüş, kalkmış, dinlenmek için oraya oturmayı göze almış, metrobüs boşlukta düşerken acaba “Yeter artık daha fazla direnmiycem hayata, bir canım var onu da veriyorum artık!” mı diyecek vazgeçerek? Şoför ne yapacaktır şoför! Son bir kıyak ile klimaları kökleyecek midir oksijen maskesi niyetine? Niyet önemlidir! Bari ölmeden önce bize bi gün yüzü göster be şoför! Yaşat bizi!

  Ben ne yapacağım lan! Valizlerin istiflenmesi için tasarlanmış mühendislik harikası yerde, ancak insan çokluğundan valizler için asla rezerve edilmeyen o teker üstünde dizlerine böğrüne çekmiş ben ne yapacaktım! Planım basitti. Ben kurtulacaktım, burada bu metrobüste ölmeye hiç niyetim yoktu! Hemde hiç! Burada kalırsam birisinin apış arasında boğulabilirdim! Koltuk altında sıkışık vaziyette kalarak suda boğulmadan daha ter kokusundan ölebilirdim! (Otopside: Adam suda boğulmadan hemen önce ter kokusundan gitmiş amirim.) Ben yaşayacaktım! Hemen kafamın üzerinde İmdat Çekici var, onu kaparak hemen bir cam kıracak, camdan fırlayabildiğim kadar ileriye fırlayacak metrobüs ile alakamı kesecektim, havada çivi pozisyonuna gelecek, çarpmanın etkisini minimuma indirecek, ayaklarım kırılsa bile gerek kulaç atarak gerek kurbağalama kıyıya çıkacak(Dilerim Avrupa tarafında Beşiktaş taraflarına filan çıkarım, şimdi Üsküdar’dan çıkıp bir daha karşıya geçmeye hiç gerek yok) sonra daaaa... "Bir sonraki durak Zincirlikuyu!" Heeeh kart sesli kadın konuştu, neyse arkadaşlar aktarma merkezine geldik, buradan sonrası havasız insan aracı. Hakkınızı helal edin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

  
Beni okudunuz. Teşekkürler

Şimdi de Bob Marley’den Three Little Bird diyelim.

https://www.youtube.com/watch?v=PGYAAsHT4QE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder