Dikkat: Bu yazı karamsarlık içerir, ne kadar karamsar
olduğumu bilirsiniz. Ama korkmayın bu yazıda kimse ölmüyor.
Metrobüs ile köprüden karşıdan karşıya geçerken hep hayal
ederim, köprü yıkılsa, metrobüs ile birlikte boşlukta boğazın azgın sularına
doğru yolculuğa çıksak ne yaparım diye(Heee-eh hayal gibi hayal yemin ediyorum! Ülke ülke değil ki kurdurduğu hayallere bak! Elalem paraşütle atlama, bungee jumping, uçma hayalleri kurar bizim kurduğumuz hayallere bak!). Yüzlerce insan, o hengamede kim ne
yapar neler olur biraz kurgularım kafamda. O at gibi kulaklıkları ile kenarda
cool cool müzik dinleyen, askerliğini tecil etmek için master yapan genç acaba
ne dinliyordur ve köprünün yıkılma anında ne yapacaktır? Cam kenarında güneş
gözlükleri ile yayıla yayıla oturan CHP kadın kolları üyesi saçlı Nurcan teyzenin
çığlıkları, kalabalık arasında off’layıp puff’layan evlenme çağına gelmiş genç
kızımız Selin daha fazla ne kadar offlayacaktır acaba? Arka 8’li koltuğun orda(4’ü
bir yanda karşılıklı, koridor, sonra yine 4’lü karşılıklı, körükten sonra az
ilerde sağda solda, kime sorsan gösterir.) koridorda iki direği birden tutmuş
oturmak için olasılıkları artıran, yer kapmaya çalışan tahta göğüslü semtimiz
abisi Rıza abi ne yapacaktır? “Ulan ölürken bari oturaydım ya!” mı diyecek? Kapının
oradan bir türlü çekilmeyen, kapı ile birlikte açılan kapanan inenlere yer
verdiğini sanan ergen Berkcan, ya o ne yapacaktır ömrünün baharında! Hadi hepsini
geçiyorum, Arka 3’lü L koltukların tam L kıvrımında iki büklüm oturan, orada
olması asla istenmeyen emekçi Yaşar usta? Ya o ne yapacaktı asıl? Bütün gün
çalışmış, yorulmuş, düşmüş, kalkmış, dinlenmek için oraya oturmayı göze almış,
metrobüs boşlukta düşerken acaba “Yeter artık daha fazla direnmiycem hayata,
bir canım var onu da veriyorum artık!” mı diyecek vazgeçerek? Şoför ne
yapacaktır şoför! Son bir kıyak ile klimaları kökleyecek midir oksijen maskesi
niyetine? Niyet önemlidir! Bari ölmeden önce bize bi gün yüzü göster be şoför!
Yaşat bizi!
Ben ne yapacağım lan! Valizlerin istiflenmesi için
tasarlanmış mühendislik harikası yerde, ancak insan çokluğundan valizler için
asla rezerve edilmeyen o teker üstünde dizlerine böğrüne çekmiş ben ne
yapacaktım! Planım basitti. Ben kurtulacaktım, burada bu metrobüste ölmeye hiç
niyetim yoktu! Hemde hiç! Burada kalırsam birisinin apış arasında
boğulabilirdim! Koltuk altında sıkışık vaziyette kalarak suda boğulmadan daha
ter kokusundan ölebilirdim! (Otopside: Adam suda boğulmadan hemen önce ter
kokusundan gitmiş amirim.) Ben yaşayacaktım! Hemen kafamın üzerinde İmdat
Çekici var, onu kaparak hemen bir cam kıracak, camdan fırlayabildiğim kadar
ileriye fırlayacak metrobüs ile alakamı kesecektim, havada çivi pozisyonuna gelecek,
çarpmanın etkisini minimuma indirecek, ayaklarım kırılsa bile gerek kulaç
atarak gerek kurbağalama kıyıya çıkacak(Dilerim Avrupa tarafında Beşiktaş taraflarına filan çıkarım,
şimdi Üsküdar’dan çıkıp bir daha karşıya geçmeye hiç gerek yok) sonra daaaa... "Bir
sonraki durak Zincirlikuyu!" Heeeh kart sesli kadın konuştu, neyse arkadaşlar aktarma merkezine geldik, buradan
sonrası havasız insan aracı. Hakkınızı helal edin. Bir sonraki yazıda görüşmek
üzere.
Beni okudunuz. Teşekkürler
Şimdi de Bob Marley’den Three Little Bird diyelim.
https://www.youtube.com/watch?v=PGYAAsHT4QE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder