11 Mayıs 2017 Perşembe

Baba Ben Vegan Oldum!

Pikniksever mangalöper bir babaya söylenecek sanırım en son şeylerden biridir bu yazımın başlığı. Hem öyle bir anda söylenecek şey de değildir, allah korusun türlü türlü halleri var dünyanın. Kesin ilk başta anlamayarak direk reddedecektir, direk ama böyle bir bakışla, bir s*ktirle, sonra peşine "Yeni yeni şeyler çıkarma başımıza! Otur yemeğini ye!" diye ekleyecektir. Hem kim bilir belki de bunu -bu söylediğimi, yahu veganlığı canım - ipne gibim, puşt gibim bişey de sanacaktır; nayıııır nolamaaaaz diye oturup ağlayacaktır. O sıra ona sarılıp "Babacım veganlık o sandığın şey değil, vegan olmak hayvan kökenli gıdaları ve diğer hayvansal ürünleri kullanmayı reddetmektir, hadi kalk şimdi rakımızı içelim, kavunumuzu yiyelim, üzümümüzü emelim." der pikniği tatlıya bağlarım.

Evet, merhaba sevgili okur, naptın? Valla ben sanırsam yazmaya üşendim iki aydır tek yazı kaleme almadım. Hem zaten sen de benim yazmamı merakla beklemedin, allah belanı versin! 

Neyse konumuza dönelim, veganlık.

Korkuyorum, yemekten içmekten artık korkuyorum, korkmanın haricinde daha doğrusu yerken içerken keyif almıyorum, televizyonların sağlık haberleri, haftasonu gazetelerin eklerindeki sağlıklı yaşam ve beslenme sayfları hepsi hepsi korkuttu, soğuttu! Keyif alamadıktan sonra bir şeyler tüketmenin ne anlamı kalır ki? Bir zombiden farkımız kalır mı? Bir şeyi sırf yapıyor olmak için yapmak, işte bu bana göre hiç değil. Yoğurt? Aman efendim onu evde yapın sakın marketten ıı ıııh! Ekmek? Yahu deli misin hangi zamanda yaşıyorsun buğday mı kaldı! Süt? Ne sütü ya yarım yağlı mı, tam yağlı mı, kutu mu, şişe mi, at mı eşşek mi! Meyve suyu? Cappy'nin meyve sularında AT çıkmış! Muz? İthal muz yersen AIDS olursun sakın, içine şırıngayla AIDS'li kanı basıp gönderiyorlarmış Türkiye'ye! Tavuk? Tavuk kaka, hep antibiyotik, hep hormon! Kırmızı Et? Para?!? (Kesin onda da steroid vardır)... İşte bunca şeyden sonra, tabi bunlar bir anda olmuyor, aynı haberleri yüzlerce binlerce kez dinleyince birikiyor, kuruyor, kuruluyorsun ve en sonunda da "Baba Ben Vegan Oldum!" diyesin geliyor da diyemiyorsun işte. Ama bugün bunu ilk kez sesli olarak dile getirdim! Anlatayım.

Marmaray istasyonunda trenin gelmesini beklerken Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar'ı gördüm, yanına oturdum. Daha doğrusu yanına oturduğumda fark ettim Yavuz Dizdar olduğunu. "Hocam merhaba" dedim. Gülümseyerek "Merhaba" dedi. İtiraf etmem gerekir sesi tam bir bilim adamı doygunluğundaydı ve etkilendim. Konuşmak istedim daha çok, soru sormak, canlı kanlı bişeyler dinlemek ondan. -Tabi sen şimdi gittin di mi google'a "Yavuz Dizdar kim anuğa koyim" diye arattın, neyse ziyanı yok dön gel okumaya devam et.- "Konuşmalarınızı izliyor ve merakla dinliyoruz televizyondan ailecek" dedim, gülümsedi yine, "İnsan korkuyor doğrusu..." diye ekledim, doğruldu, ben ilki ve ikincisinde gülümsediği için üçüncüsünde kalkıp gidecek sandım ne bilim olum ilk defa bilim adamıyla oturuyoruz, neyse ki öyle olmadı "E öyle tabi" dedi tok bir sesle "Dünyanın bile yuvarlak olduğu insanlara ne zorluklarla anlatıldı, kabul ettirildi" diye ekledi konunun gerçekten de ne kadar zor olduğunu göstererek. "Kendi yoğurdumu evde yapıyorum, tavuk zaten yemiyorum uzun zamandır, kırmızı et davetlerde olursa yer olmazsa hayvan hakları filan asla gidip de yemem" diye kendini tanıttı hocam. "Hocam" dedim "Göremiyoruz neyin içinde ney var, ney yok, bilim insanları çıkıp ellerinde görseller ile, mikroskopsa mikroskop, elektromikroskopsa elektromikroskop, bu gerçek proteindir, bu yarım yamalak proteindir, bu kompleks karbonhidrat, bu poğaça, bu gerçek vitamindir, bu gdo'lu vitamindir falan desinler, ne bilim, bilim adamları göreve!" dedim! Tren gelmeden koşarak uzaklaştım oradan sığ sığ konuştuğum için - yok lan öyle şey deli misin olur mu! - "Valla vegan olasım var ne zamandır; zaten oldum olacam da peynirden vazgeçemem; peynir başka hocam, peynir yer peynir överim ben, sabah da kahvaltıyı mısır gevreği süt ile yapıyorum, süt olmazsa da olmaz, nabıcaz be Kamil?" dedim ben de kendimi tanıttım "Yok yok" dedi "Veganlık ağır olur, peynir-süt seviyesinde kalmak iyidir." dedi, trenin raylar üzerinde çıkartığı o akustik sesi geldi, iyi günler diledik ayrıldık. Teşekkürler hocam.


He işte sonra ofise geldim "Kimdi ya bu tavuk yemeyin! Tavuk yemeyin!" diye ekranlarda konuşan bilim adamı diye arattım, sohbet boyunca "Hocam Hocam" dediğimiz insanı tanıyalım bilelim dedim. Görsellerde arattım da buldum hocamı, canım hocam. Kendisini ararken bir de yazısına denk geldim "An, zamana dair tek gerçekliktir" diyordu. 

Beni okudunuz teşekkürler, hocamı da okuyunuz ve bir de peynir-süt seviyesinde kalın.