6 Eylül 2016 Salı

Benim De Ağlayacaklarım Var

Ben de FETÖ'den bahsedeceğim biraz, benim de söyleyeceklerim var onun ile ilgili! Beni de dinleyin biraz! Hadi? N'olur? Tamam ama az dinleyin. Mendilinizi alın da gelin ama, ağlamacalı anlatıcam çünkü benim de ağlayacaklarım var.

Şimdi takvimler yeniden 2003 yılını göstersin. Bahsetmiştim bir yazımda (Gazi'li Olmak Ayrıcalıktır) , sıcak bir yaz günüydü Ankara'da, üniversite kayıt işlemlerinin ardından kalacak yerin ayarlanmasına gelmişti sıra; her dayısı olmayan genç gibi benim de adım devlet yurdunda "yedek" listesindeydi. Şimdi sen yedek deyince 10-50-100 sanarsın di mi? "Nolucak ki hemen gelir" dersin di mi? Değil! Lanet 4647! Dört fucking bin altı yüz yedinci yedek! Üniversite bitmeye yakınken gelir gibi görünüyor. "S*iktir et" dedi babam her zaman dediği gibi, "Gel şu girişte elimize tıkıştırdıkları el ilanlarından bişeyler bakalım yakınlarda" diye ekledi. "Yedeklik de gururuna dokunuyor insanın" diyerek "Hadi bakalım" dedim. Bişeylere bakacaktık sözde, -ler'e, ilk ilana atladık bodoslama. 24 saat sıcak su, ranzasız odalar 4-6 kişilik, sabah öğle ve akşam yemek, vay lan şahane, hadi gidip görelim şu "yurdu". 

20dk sonra adresteyiz, Rüzgarlı Cadde, Ulus/Ankara

Yurttayız; giriş güzel; halı döşeli, "güllü" desenli, kişiye özel ayakkabılıklar gibi görünen ama daha sonra tecrübe ile öğrendiğim 5 kişi bir dolaba ayakkabı koymacalı bölmeler, ayak kokusunu yurttan ayıran bir bölme, bölmeden içeri girişte halı devam ediyor -halı çatıya kadar devam ediyor bunu buraya bir tıkıştırayım-  ilk kata geliyoruz, ilk kat yönetim katı, o sırada paçaları sıvalı biri geçiyor önümüzden, bir yere gidiyor, gitsindi, bizlik durum yok, yurt müdürünün odasına yaklaşırken başka bir odada birini daha görüyorum paçalar sıvanmış, "sanırım denişink şeyler var burada ve bunlar daha bişey değil, daha büyük şeyler olacak" kaygısı hissediyorum, ancak bu sırada müdürün odasına dalmış, babamın "Selamünaleyküm" ünü duymuş ve müdürün de "Vealeykümselaaam" dediğini duyarak koltuğa oturmakta olduğumu fark ediyorum. Konuşmacı babam, bize söz düşmez, sabiyiz biz, ayrıca her ne kadar İstanbul'da doğup büyüsek de başka bir şehirdeyiz yabancı olabiliyor insan. Hoş sohbet kelam derken ciddi ciddi yurda kayıt olacaktım, son kez onay için babam bana döndü ve "İçkili gelmek yok, sigara yok ne diyorsun?" dedi. Dedim "Sigara zaten yok baba, biranın da dibini içemiyorum ayrıca ne o hem sadır gibi" şaka şaka demedim de olurdu yani, sıkıntı değildi bu kurallar benim için, sen asıl başka kural var mı bana onu söyle dedim yurt müdürüne elimi masaya vurarak. Paçaları sıyrık adamlar gördüm ne ayaksınız siz? Neyin nesi bu adamlar? Bir ritüel öncesi seramonisi mi? Bana bakın başka kural var mı yok mu çabuk söyleyin yoksa başka yurt bakarız ha! "Yok" dedi yurt müdürü, fiyatta anlaştık, çıktık. Oh bu da hallolmuştu. Allahım hayatım ne güzel! 

Şimdi yeniden eve dönüş, İstanbul'a, bir hafta sonra eğitim başlayacak o zaman tek başıma gelip serüvene katılacağım. 

Onu da yarın ki yazıya bırakayım mı? Kudurun iyice hı? Benim De Ağlayacaklarım Var 2 diye sürerim? Tamam tamam devam.

Yeniden yurttayız, elimde bir valiz ve bir sırt çantası ve bir de üniversiteli olmanın sevinci, olmazsa olmazı "top sakal"ım.

Odamı gösteriyorlar, şurası, hmm, yatak? Burası? Olur, farketmez, babamın oğluyum ben! Dolap, şu, tamam. Düzenimi kurdum. Bir hafta sabah öğle akşam yemekler şahane, müthiş geçti, sadece Ahmet diye Urfa'lı bir oda arkadaşımız sabah namazına alarm kurmayı ve uyanmamayı çok severdi, kalkıp onu uyandırır yeniden yatardım, hepsi bu. İyiydik ama lan, di mi allahım?

Bir hafta sonra...Saat 4:30 suları sabaha karşı...Pat kapı açılır...Tık ışık yanar... "Kalkın kalkın namaza!" diye biri bağırır...Welcome to Cemaat..." Vay itneler, başka kural var mı diye sorduğumda yok demişlerdi! Demek o paçaları sıyrık abiler namaz öncesi abdest alıyorlardı!" diye geçirirken içimden, dürtülerek gözlerimin açılmasına zorlandım. "Ben namaz kılmıyoruım yaaa, gidin başımdan" dedim. Gittiler. Gün ışıdı, okula gittim, geldim. Akşam odamızda başka biri vardı, tanımadığımız. biz yaşlarda, nur yüzlüydü ama, oturmuş ortadaki arkadaşın yatağına, selamünaleyküm aleykümselam, kimsin? "Ben" dedi "Abinizim", "Abi diyeceksiniz bana" lan sen benden bir yaş ya büyüksün ya değilsin ne abisi("Göt!", içimden)? "Burada işler böyle" dedi. Anladım, tası tarağı toplayıp gitmeliydi bu yurttan. Alo baba? Hemen çık o yurttan dedi. Çıkmak istediğimi söylediğimde imzalanan bir yıllık senetlerden bahsettiler. Meblağ aylık asgari ücretin 2/3'ü yapıyordu o zamanlar...Toplam meblağ için x 10, ödeyemezdik. Mecbur kaldık, kaldım. O zamana kadar cemaatin c'sini bilmezdim. Denk gelmemişlerdi bize. Bir akşam bizim odaya siz yemek yemeyeceksiniz demişlerdi, sürprizimiz var demişlerdi, terasa çıkartıldık, onunla tanıştım, maklube, tamam müthiş bişeydi, yemek bitti, dediler şimdi bişeyler izleyelim, hop VCD açıldı tüplü tv'de o, o gün de ilk kez onunla karşılaştım, Fethullah Gülen, bir günde iki ilk! Ağlıyordu, mendili vardı...Gözleri şişmişti...Bizim de midemiz şişmişti. 

Hızlı sahneler ile kestirip atıyorum.

İlk dönem müthiş olan yemekler ikinci dönem cemaatin evlerine çıkılması için bilinçli olarak kötüleştirilmişti,  24 saat sıcak su belirli saatlere alınmış ve duşların bir kaçı bozulmuştu, yaptırmıyorlardı, abiler ısrarla evlere çıkın, orada etler yemekler, ders çalışma ortamları muhteşem diye baskılar kurmaya başlamışlardı, ben bir eğitim öğretim yılı içerisinde düzenli bir hafta ağlaya ağlaya takkeli 5 vakit namaz kılmıştım, denemiştim, ama olmamıştı, abiler sene sonunda bana "Hey yo, adamım naber?" diyorlardı. Tipte biraz Amerika'lılık vardı, hepsi bu.

Beni okudunuz teşekkürler, ABV FETÖ!!!

Soldaki



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder