Geçtiğimiz günlerde fantastik, böyle bir uzaya çıkmalı, bir karanlık tarafa geçmeli, paralel evrenli bir hikaye/öykü yazmak üzere oturdum bilgisayarımın başına büyük bir hevesle ve daha başlangıcında hikayenin "metrobüs"te başlıyor olması beni kendi hikayemden ve hali ile kendimden soğuttu. Toplu taşıma nasıl yer ettiyse kafamın içinde artık her yerde her an o tatlı binebilme telaşım, arkadaşım benim. Arkadaş deyince bir arkadaşım söylemişti "Metrobüs durağa gelirken sen çok değişiyorsun" demişti. Haklıydı. Değişiyordum. Değişiyorduk. Dönüşmek yoktu sade kuru kupkuru bir değişme vardı.
Yazılarımın çoğuna bakın; hemen hepsi başımdan geçen olaylar ve çoğunluğu toplu taşımı bir şekilde kıyısından köşesinden barındırıyor e hal böyle olunca -o hal değil, e hal- yollar da uzun olunca insan analizleri gözlemleri yapıyor, bunu da bir şekilde yazıya döküyorum.
Bugünkü yazımda şalter attıran bir tipi ele alıcam. Bu tiplerin bir iki kelimeleri sizi olduğunuzdan başka birisi gibi göstermeye fazlası ile yetebilir. Bu tiplerden her yerde vardır, patron yancıları gibi, askerde komutana yaranmak için binlerce takla atıp nöbetten düşen tip gibi, hocaya yakın olup soru araklamaya çalışan tip gibi... Bunlar pek fazla emek vermeden konfor nedir bilmeyen ama konforsuz da yapamayan tiplerdir özetle. Bunların doğasında vardır bu üşengeçlik, bu g*ötlük çok afedersiniz bak yine şalterim attı. Anlatayım;
Tahmin edebileceğiniz gibi yine otobüsteyiz, yine balık istifiyiz elhamdulillah, dışarısı deli gibi yağmurlu ve soğuk, içerisi cehennem gibi sıcak ve sabah nefesi kokuyor, hani uyanınca böyle ağzında hafif kekremsi bir at tadı vardır ya ondan işte. Şimdi bizim millet dışarısı soğuk olunca kaptanın kaloriferi harlayanını seviyor hali ile, kemikleri ısınsın istiyor, aynı millet herkesin bedeninde 37 derece sıcaklık ürettiğini ve hali ile ufacık bir hesapla otobüs dolmaya başladığında içerideki sıcaklığın zaten kendilerine yeteceğini, bu dakikadan sonra içeri sıcak hava değil serin hava girmesi gerektiğini akıl edemez. Isınan hava yükselir oksijen kaybolur DİKKAT! Termodinamiğin kanunlarına girmeyeyim şimdi! Ya da gireyim lan! Yansın kafanız! Sıfırıncı Kanun der ki (Ya SIFIRINCI KANUN, şimdiden yandın di mi) Eğer A ve B sistemleri birbirleri ile ısıl dengede ise, A sistemi ile ısıl dengede olan bir C sistemi, B sistemi ile de ısıl denge durumundadır. Tamam bunun konumuzla alakası yok, birinci kanuna bakalım ne diyor: Enerji Korunumu Bir sistemin iç enerjisindeki değişim miktarı, o sisteme ilave edilen ısı miktarı ile sistemin çevresine uyguladığı iş arasındaki farka eşittir. Heeh işte tam da bu bize göre; şimdi sistemin iç enerjisi kimin elinde? Şoförün, şoföre klimayı aç dersek açmaz? Neden? Çünkü g*öttür de ondan, şoför biçiminde bir g*öt "Gışın glimamı açılır yeaa" rererö filan diye başlar. Peki ama bizim serin havaya ihtiyacımız vardı, biliyorum kafanız yandı "Ne serin havası ya şimdi ikinci kanuna geçmeyecek miydik?" gibi şeyler soruyorsunuz; yukarılarda bir yerde serin havaya ihtiyacımız olduğundan bahsetmiştim, dersi düzgün dinleyin lan! Evet serin hava diyorduk, missler gibi tazelenmemizi sağlayacak, o sabah ağız kokusunu ortamdan uzaklaştıracak canımız serin hava. Rica ettim "Camı biraz aralayabilir misiniz?" diye sorduk g*öte. G*öt biçiminde bir vatandaş, G*öt cevap verdi "Uğraşmak istemiyorum.". Şalter attı, "Ne demek "Uğraşmak istemiyorum?", bunu nasıl bu kadar kolay ve toplu halde bulunduğumuz, birbirimize muhtaç olduğumuz şu ortamda dile getirebiliyorsun, kaldı ki sadece burada değil hayatın her alanında birbirimize muhtacız, nasıl oluyor da sen uğraşmak istemiyorsun, kimsin sen, he kimsin?!" diye geçirdim içimden(Hanım da okuyor yazdıklarımı da sürekli "Kavga mı ettin yine?" diye soruyor ondan içimden geçiriyorum) ama artık geçmiyor içimden bunu da bilin istiyorum. He işte o uğraşmak istemiyorum dedi ben kafamda yazacağım yazıya şekil verdim, sonrasını pek dinlemedim. G*öt tek başına kurtulduğunu sanıyordu, varsın sansındı.
Varmaya çalıştığım yer şu:
Mirdad'ın Kitabı'nda da dediği gibi: Hepimiz efendisine hizmet eden hizmetkarlarız ve hepimiz efendiyiz hizmetkarlarına hizmet eden.
Ya da Bertolt Brecht'in dediği gibi