14 Kasım 2016 Pazartesi

Yaşasın Pazartesi!


Daha kapıdan çıkarken kapı kolunun "ŞIKIRT" sesini duymuş olmalıydı, "Babaaa!!!" diye seslendi o sırada arka odada babaannesi ile oynarken, "Oğluuum!" diye geri dönüp "Başlarım ulan işine de gücüne de!" diyerek onunla gün boyu oynamak, ona sarılmak geldi içimden sarılmadım, oynamadım da, gittim, gözgöze gelmemek için çarptım kapıyı çıktım, yüreğim büzüldü, öyle bir büzüldü ki sanki bir şey avucunun içine aldı ve sıkıp bıraktı sünger gibi onu, yüreğimi, eski haline dönmesi zaman alacaktı; şimdi mutsuzdum, bugün mutsuzdum, asansörde her sabah karşılaştığım kişiye "Günaydın" bile demediğimi farkettim. Otobüs durağında her zaman denk geldiğin kafa selamı verip durakta yerini aldığın o insanlara da vermedim o selamı, binmedim ilk gelen otobüse, binEmedim ikinci otobüse kalabalıktan, ayaklarım geri basıyordu, lanet olsundu, "Al işte otobüse de binemedin, ne duruyorsun şapşal, durma koş oğluna sarılsana!" demişti iç sesim, "Acaba şimdi ne yapıyordur?" diye geçirdim içimden hemen o saniye(bildiğin sohbet ediyordum iç sesimle), salya sümük olmuş babaannesine sarılıp avunuyor mudur babam nerede, niye gitti diye sordum iç sesime,"Üfff hem de ne biçim!" diyordu iç sesim, ah canım oğlum benim, kara bahtlım kör talihlim benim...O dakika bina kapısına dayanmıştım soluk soluğa, asansör en üst kattaydı, bekleyemezdim, bir saniye bile kaybedemezdim artık, merdivenleri ikişer üçer koşarak ona kavuşmalıydım, anahtarın kilide değdiği "TIKIRT"ı duymalıydı, sarılıp ağlamaklı olduğu babaannesinin omzundan kaldırmalıydı kafasını, onunla gözgöze gelmeliydi uzamış sümüğü ile, "Yoksa yoksa bu ses, bu babamın geri dönüşü mü babaanne?" dercesine bakmalıydı gözlerinin içine, işte bir "ŞIKIRT" daha! Evet evet oydu, oydu gelen, o saniye durmadan kapıya doğru koşmalıydı, düşeceğini bilse bile koşmalıydı bana, Forest Gump gibi koşmalıydı(yok olimpiyat sporcusu değil, film kahramanı), son adımında düşecek olsa bile ben vardım, tutardım onu, o halde son adım düşmeli olacaktı hesaplamıştı kafasında bunu, babasına sarılmalıydı son adımda düşerek, sarılıp yerlerde yuvarlanmalıydı ve müzik girmeliydi arka fonda Musa Eroğlu - Kırtıl Semahı, ölüm allah emri de zalım ayrılık demeliydi;... işte yeniden daire kapısındayım, anahtarın tıkırt sesi ve işte içerdeyim...Fakat...fakat o da ney? İçeriden kahkaha sesleri geliyor, gülüp eğleniyorlar, lan bunlar benim gidişime seviniyorlar! Geldiğimi dahi duymadılar, "Yazıklaaaar olsun!" deyip vurdum kapıyı çıktım, onu da duymadılar, iyice arsızlaşmışlardı. İşte şimdi işe huzurla gidebilirdim! Yaşasın Pazartesi!


...ve işte otobüs geliyordu yeniden, "RUN FOREST RUUUUN!" dedi içimdeki ses; ben de koştum.

Beni okudunuz, teşekkürler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder