29 Ocak 2016 Cuma

Deli Gürsel (abi)

Beyler yerinizi alın 34AS geliyor ve üstelik bom boş! Tüm olasılık hesaplarınızı yapın ve bulduğunuz boş koltuğa oturun. Unutmayn, en ufak bir tereddüt ayakta kalmanıza sebep olabilir... Yanaşıyor, yanaşıyor, az sola, hadi, hadi! Tıssss, kapılar açılıyor, hurraaaa, içerdeyiz. Otuyorum. 

Yanımdaki abi kim? Henüz tanımıyorum ama! Olsun, metrobüs bu, 195 ülkeden insan olabilir ve bu son derece normal şu zamanda. 

Koridora denk gelmişiz, müzik dinleyim biraz e-book bakayım bari, yolumuz uzun. Cam kenarına denk gelcektim ki asıl! Neyse diyorum, neyse. Zaten metrobüs başlı başına bir neyse de, konumuz metrobüs değil. Biz şimdi abiye ve birazdan anlatacaklarıma odaklanalım.

Abimiz yaşını başının almış, bacak bacak üstüne atmış ve tahmin ediyorum yeni bir de android telefon almış. Ben müzik dinliyorum. Metrobüsümüz seyir halinde. Abi yeni telefonunu kurcalıyor, bildirimler geliyor, ben okuyorum, o sosyal ağdan çıkıyor öbürüne, oradan çıkıyor bir diğerine, bırt bırt bırt... Bu 15dk böyle gitti. Sonra bir anda 3G kapsama alanından çıkıldı, interneti gitti garibimin. Panik yapmış olacak hemen omzuma dokundu, lan bu ne internet bağımlılığı!, neyse bi dur, omzuma dokundu, kulaklığı çıkartır mısın dedi? Oha! Cürrete bak! Dinliyorum seni dedim. Çıkart çıkart dedi. İyi tamam ama birini çıkartırım! Bu dedi, internet dedi, gitti dedi. Cahile yatıyor sanırım dedim içimden ama yine de sinyal gücünün orayı göstererek "Bak" dedim "E veya H, H+ işareti yok" dedim. Hea dedi, anladığını pek sanmıyordum ya, "Peki internet neden yok" dedi? Öteki kulaklığı da çıkardım, anladım ki işimiz uzayacak. Bak dedim bu telefon, 1876 yılında, şaka şaka o kadar geriye gitmedim tabi, dedim ver bakiim şu telefonu sen, sabahtan beri bildirim üstüne bildirim alıyordun da ne oldu da alamıyorsun şimdi, paketin bitmiş olmasın, mümkün değil dedi, peki dedim ayarlar filan mobil veriler kurcalıyormuş, yardım ediyormuş gibi yaptım, yedi. İnternet geldi, geri verdim abimizin telefonunu. müziğe dev.., edemeden daha tekrar telefonu uzattı. Dedim bu bölgede arada gidiyor geliyor internet, olur o öyle. Yok dedi telefonda bir uygulama göstererek. Baktım arkadaşlık sitesi uygulamalarından, fake fake hesapların olduğu falan filan derken uzatmadan, abide ufak bir tilkilik sezdim, abinin şekli şemali kaymaya başladı, o sırada bir ablayı daha like'ladı, oha dedim o ablayı da mı like'ladın dedim,konuşmaya dalmışım dedi, olsun dedi, burdan dedi işte dedi manitalar dedi şimdi birinden geliyorum filan derken abiyi anladım ben, abi çapkın. Çapkın ama ulan ben evliyim! Ne işim olur böyle şeylerle. Abi dedim bu ne? Bak dedim parmakta yüzük, elimde çiçek, eşime almışım besbelli, bana bunları neden gösteriyorsun? Aaa bilmiyordum dedi. Yanlış anlama dedi biz dedi duygusal insanlarız dedi, şimdi dedi geçen dedi Bağdat Caddesi'nde tecavüz filan, aaa baktım abi duyar da kasıyor, eee dedim, işte biz dedi sol dedi görüş dedi, aha dedim abi duyar kasmaktan kafayı yakmış... Üniverstie okuyorum ben dedi, 3. sınıfta dondurdum dedi, abi dedim sen 45 yaşında adamsın hala niye okuyorsun, içimde ukde, ukte, utke gibi bişeyler kaldı dedi...eaaaah dedim  Artık daha fazla konuşmak istemiyordum ki, çat dedi ben dedi Gürsel, hmm öyle mi(içimden demek Gürsel, Gürsel he? Deli Gürsel. Ben sana Deli Gürsel diyeceğim dedim) ben de İsmail abi dedim(Sahte isim, o an o geldi aklıma onu söyleme gereği duydum), memnun oldum dedi. Bişey demedim. Sana dedi nasıl ulaşırım, dedim ben face twit filan kullanmıyorum, emailimi vereyim sana abi? Tel dedi? Dedim Deli Gürsel abicim, bunları paylaşacak kadar tanışmadık ki daha, sen dedi ne dedin dedi, Deli mi dedin dedi... Şaka şaka, tabiki de Deli kısmını içimden söyledim. Ama vermedim, numaramı filan vermedim.

E yol uzun hikaye uzun napıyım. Neyse durağım geldi, "Bu şehri deeeeeeliler sarmış." diye mırıldanarak indim otobüsten.



Neyse bu da böyle bir anımız. Deli Gürsel.

19 Ocak 2016 Salı

Öğrenci Akbili(İndirimli Kart)

Tamam! İtiraf ediyorum; yaklaşık bir buçuk yıldır kuzenimin öğrenci akbilini kullanıyordum. Ta ki düne kadar! Evet sevgili kuzencim sen bu satırları okurken senin öğrenci akbilin devletin kolluk kuvvetlerinin tarafına geçmiş bana ise tam akbil basma zorunluluğu getirilmiştir. Beni bırakın gideyim aaağaaaaam!

Tam akbilin her "dırıııı"sında içim ürperim!

Arkadaşlar bakın şimdi hiç "Aaaoooaa, yuuh ulan hayvan herif! Boyundan posundan "bıyıklarından" da mı utan mıyorsun! Eşşek kadar oldun, tüyü bitmemiş yetimin akbilini mi kullanıyorsun!" demeyin. Demeyin abi! Darılırım! Duygusal adamım ben vesselam. Kaldıramam! Demeyin işte! Hem söyler misiniz İstanbul'da benim kadar yol yapanınız mı var? Soruyorum size! Marmaray kimde? Bende! Metrobüs? O da bende! Varoş mahallelerden merkezlere insan taşıyan otobüsler kimde? Bende! Lan o da bende! Hepsi bende! Eee bu kulunuz ne yapsın, afedersiniz şey mi yapsın "Fazla akbili olan var mı?" diye soranlara "Var ama 5 lira" mı desin! Biz de mi hırsız olalım abiler! Beni bırakın gideyim aağaaam!

Böyle olmamalıydı; böyle ayrılmamalıydık canım kuzenimin öğrenci akbili!

İşten erken çıkmışım, metrobüse giden ilk otobüse hop dalıyorum, dırııı aylık öğrenci abonman sesi, daha 145 basım var, misss, otobüsten iniyorum, metrobüsün merdivenlerinden çıkıp, turnikesine geliyorum, hoplaya zıplaya akbili çıkartıyorum, ne de olsa 145 basım daha var, dırıııım, şıkırt, turnikeden geçiyor...u... "Arkadaşım bastığın akbili görebilir miyim?" diyor bir güvenlik görevlisi sesi. Mek mük, kem, küm, ııı, tabi, "Arkadaşım oyalanma bastığın akbili gösterir misin?" hmmm, şey, işte burda, buyrun (1,5 yıl evvel biten öğrenci akbili mi uzatıyorum, zor günler için yanımda bulundururum hep, zor günler...) "Bunu mu bastın sen?" evit... (O sırada akbilimi alıyor, kontrole götüyor, kuzenin akbili hala bende, keriz miyim, verir miyim hemen, ama şimdi o kontrole gidiyor ya, koşup kaçsam mı? Nereye kaçıyorsun geri zekalı adama üzerinde T.C kimlik numaranın yazılı olduğu eski öğrenci kimliğini verdin, tamam kimlik eski ama T.C kimlik no ebedi, dur bekle bir hal çaresine bakıcaz). Abi geliyor, "Sen" diyor, "Bu akbili en son 1,5 yıl önce kullanmışsın". Vayy be dedim, teknolojiye bak, vallahi doğru bildi - içimden - ... "Hadi" diyor "Uzatma, bak arkada memur beyler var, o bastığın akbili ver." Ya nasıl da tatlı yaaa şapşik! Çıkartıyorum akbili, son bir çırpınayım diyorum, ama keşke dışarıdan o an bir kamera olsa da benim çaresizliğimi çekse diye düşünüyorum, nasıl görünüyordum acaba, yemin ediyorum sanat okullarında drama öğrencilerine ders niteliğinde gösterilirdim. Hiç bir şey fayda etmiyor. Veriyorum akbili çaresiz. "Kimin bu akbil?" diyor. "Kuzenimin" diyorum gözlerim ağlamaklı. Bıyıklı ve ağlamaklı. "Gelsin kuzenin Karaköy Tünel'den emanetten alsın akbilini" diyor, beni salıyor. Biraz öfke, biraz kızgınlık, biraz vazgeçiş geçiyorum istasyona.

Metrobüse biniyorum... İnanmayacaksınız ama oturuyorum da. Hava da leş!... Kulaklıkları çıkartıyorum, içinde binlerce müzik parçası olan ipodumu açıyorum, random play tuşuna basıyorum... Leyla The Band - Yokluğunda ... Vay anasına!

Cama kafamı yaslayıp "Yokluğundaaaaaa" diye bağıra bağıra eşlik ederek eve geldim.



Beni okudunuz, teşekkürler. Kendinize iyi bakın, kulaklarınıza neyim.




18 Ocak 2016 Pazartesi

Müzik Ruhun Gadasını Alır

Öncelikle şu linkten videoyu bir izleyelim. Öyle izleyemiyorsanız youtube'a "Neşet Ertaş İstiklal Marşı" diye yazın, çıkar.

Haftasonunu 4 dakika 07 saniyelik bu videoyu defalarca izleyerek, dinleyerek, analiz ederek geçirdim, geçirdik (Arkadaşlar ile, mahalleden arkadaşlar, hepsini tanıyorsunuz işte, bir yazımda değinmiştim, yahu yok mu bizim Mesut, Hüseyin, Devrim, Murat, Cemil, Yücel, Candaş(Asıl ismi Bektaş)*, heh işte onlar, arkadaş dediğime bakmayın hepsi akrabam, çocukluktan beri beraberiz, hatta ve hatta belki de dedelerimiz Horasan'dan beri birliktedirler, birlikte göçmüşlerdir, önce birlikte Tokat'ın bir köyüne, oradan İstanbul'un Kumkapı'sına, oradan Küçükçekmece'nin Sefaköy'üne ve sonra da Halkalı'sına kadar göçüp durmuşlardır. Kim bilir!). Video beni ziyadesi ile etkiledi. Başından sonuna etkiledi ama ben sizinle etkilediği sonuncu kısım üzerine konuşmak istiyorum. Yok İstiklal Marşı'nı Neşet Ertaş'ın yazdığını söyledikleri kısma değil, ondan biraz sonra ki kısma, en son kısma.


"Hadi  kendine iyi bak, kulaklarına neyine." kısmına. İlk kısmı anlıyoruz, basit, kendimize iyi bakmak; peki ya ikinci kısım? "Kulaklarına neyine"? Anlayacağınız gibi sadeleştirirsek "Kulaklarına filan" da denilebilir (Ne de güzel sadeleştirdim) . İyi de ulan niye kimse kimseye "Kulaklarına iyi bak" desin ki? Bu zamana kadar ben duymadım kulaklarına iyi bak diyen, siz duydunuz mu? Tahmin ediyorum duymadınız. Peki tümden gelip, sizi tüme vardırıyorum, hazırsanız başlıyorum.

Videonun başından da anlaşılacağı üzere, yine "göçüyor" gibi görünen kahramanlarımız aslında birer müzisyendir ve ekipmanları Renault Toros marka araca yüklenmiş düğünden geliyorlardır veeee yorgundurlar veee argınlardır da... Zaten dikkatli bakıldığında Ali Abi'nin üzerinde emniyet kemeri gibi görünen şey aslında uzun sap bağlamasıdır (Ali Abi ve Horasan, buraları birbirine bağlayın şimdi.) ve tahmin ediyorum sazını öttürüyordur da. Hem de öyle bir öttürüyordur ki karşısındaki kişiye "Kendine iyi bak, kulaklarına neyine" diyebilecek kadar.

Kulaklara iyi bakmak. Güzel şeyler dinlemek, güzel şeyler işitmek için kulaklara iyi bakmak. Daha çok müzik ile kalmak için iyi bakmak. İşte olmuştu, Ali Abi'miz gadamızdan almıştı. Teşekkürler Ali Abi. İyi ki varsın Ali Abi.


*: Geçtiğimiz hafta efsanevi müzik sanatçısı David Bowie'yi kaybetmiştik. Açık konuşayım, sanatçının ölümüne kadar sanatçının varlığından haberim yoktu. Öldü sosyal medyada hortladı kendisi. Ulan dedim, kendi kendime, ortamlarda entelim entelim ayağına geziyorsun, efsanevi sanatçı ölmüş haberin yok! Tuttum dedim ki dur lan dedim bir tek tanımayan ben miyim bu sanatçıyı? Aradım mahledeki arkadaşları tek tek, öncelikle David Bowie'yi sordum, daha sonra o gün ölmüş olduğunu söyledim. Hiç biri de tanımadı ama allah rahmet eylesin demeyi de eksik etmediler sağolsunlar. İşte böyle de naif adamlardır arkadaşlarım, akrabalarım. 




Beni okudunuz, teşekkürler. Hadi kendinize iyi bakın; kulaklarınıza neyine.