17 Şubat 2016 Çarşamba

Üç Saniye Kuralı

Yok on beş saniye kuralı değil; o başka. Ama madem konusu açıldı buna da bir açıklık getireyim: Ortamdaki(evet içkili) herkesin konuşmak isteyeceği, - konuşacak şeyleri olmasa da isteyeceği- çocukluk arkadaşlarından kurulu içki masalarımızın altın kuralıdır. Siz kullanır mısınız, bilir misiniz bilmem bu kuralı, ama biz kullanırız. Nasıl uygulanır on beş saniye kuralı peki? : Konuşmacı girdiği konuya 15 saniye içinde ortamdaki diğerlerinden reaksiyon alamaz ise, yeni bir konuşmacı hemen konuyu değiştirir, unutmasın ki onun da bir 15sn'si vardır! Neler olacağı hiç belli olmaz. Reaksiyon alamayan bozulmaz, gocunmaz, çünkü 15 saniye ona ayrılmıştır ve o bu süreyi kafa z*ükerek geçirmek istemiştir. Bu. Ama tüm bunlara rağmen onlar ile sohbet muhabbet şahanedir. Dost sohbetleri, iyi ki varlar. 

Şimdi gelelim üç saniye kuralına. 

Üç saniye kuralı başka, dün öğrendim. Metrobüste, hiç tanımadığım birinden hem de! Peki bu üç saniye kuralı nedir nasıl uygulanır? Anlatayım, hem başımdan, başımızdan(Mesut ile beraberdik) geçen olayı anlatayım, hem de üç saniye kuralını anlatayım. 

Efenim üç saniye kuralı dayak yeme veya yememe üzerine kurulmuştur.
Şöyle ki: Başlıyorum. Bilenler bilir Mesut ile ben bir araya geldik mi, konu her ne olursa olsun, bakın altını çiziyorum, her ne olursa olsun gülecek, kahkaha patlatacak bir sebep buluruz ve sessiz kaldığımız anların süresi çok kısadır. Böyle bir ahbaplık işte! (Etrafınızda böyle insanlar var ise, kıymetini bilin, kaçırmayın onları, emmeyin enerjilerini!) Yine günlerden böyle bir gün, metrobüste ayakta geliyoruz yan yana, havadan sudan derken ufaktan geyiği harlıyoruz, işte gün içerisinde bir Yunan adaları planı yapıp maaliyet hesaplamasına gelince s*ıçtık, sonra dedik çocuk(lar) büyüdükten sonra akılları başlarına gelir göreceklerini unutmaz o zaman gideriz, gidemesek bile hayali bile güzel, e madem gidemiyoruz hadi bir de Las Vegas hayalleri kuralım, yetmedi peşine Afrika'da bir Safari turu, oradan Tayland'a, gidemiyoruz ya, hayali bile güzel, derken konu köye dayandı, köyümüze, ırmak, doğa filandı biz iyice geyiği harladık (Gülüşüyoruz), geyik harlandıkça harlandı, bir sonraki durak Okmeydanı, harlandıkça harlandı, kahkahalarımız sağa sola bulaştı, arkalara doğru ilerledi, geri geldi, dolandı durdu tüm metrobüsü. Bakın ayaktayız diyorum! Metrobüsteyiz diyorum! Gülüyoruz diyorum! Bu üçü bile başlı başına çok şey anlatır. Sonra hemen ardımızdan boyu benden de uzun bir genç(ben 1.90) kafasını aramıza soktu, abiler dedi, arkada yaşlı teyzeler "cık cık"lıyor dedi. Çok dedi sesiniz çıkıyormuş. Döndük gence baktık, 3 saniye, sonra önümüze döndük. Bizim geyik kül oldu o saniye. Derin bir sessizlik. Naif de insanlarız hani, alicenaplık da var, sustuk. Genç tekrar işte dedi teyzeler şöyle diyor abi, böyle diyor abi. Biz nasıl eziliyor, büzülüyoruz o saniye. Bizim teyze meyze gördüğümüz yok ama, biz sanıyoruz ki onun arkasından cık cıklıyorlar. Boyu da uzun lavuğun! Göremiyoruz da arkayı, ama nasıl kalabalık. 

Uzatmıyorum; iki durak sonra biz bu uzun ile tanış olduk.  İsmi Emin'miş. Abi dedi ben dedi sizi yedim dedi. Nasıl dedik? Arkada yaşlı teyzeler neyim yoktu dedi, baktım siz goygoyluyorsunuz, ben yalnızım, bir dedi laf atayım, 3 saniye içinde yüzlerinde belirecek ifadeye göre dayak yememek için ya arkaya doğru uzar, giderim, ya da dedi kalır sizin ile goygoylarım. Helal olsun sana güzel insan. İşte bize bunlardan lazım. Genci sevdik, güle güle de uğurladık. Emin'i uğurladıktan sonra da bunun üzerine konuştuk; ona bloğun adresini verdim, seni dedim yarın yazıcam, okurum abi dedi keyifle. Bize böyleleri gelsin.  Çok doğru değil miydi? 3 saniye, bir insanı tanımak için fazlası ile yeterliydi. Sadece 3 saniye, kaşı ile gözünün alacağı şekil, burun delikleri, tamamdı işte, hemen anlarsın. İşte yeni bir şey daha öğrenmiştik. 





Unutmadan: İnsan sosyal bir varlıktır, az insan çok huzur yalandır!



Beni okudunuz; teşekkürler.


5 Şubat 2016 Cuma

Baba Ben Eşşek Oldum

Dikkat! Birazdan okuyacaklarınız karşısında gözyaşlarınıza hakim olamayabilirsiniz. Hamile ve emziren annelerin okumamalarını tavsiye ederim. 

Telefonum çaldı. "Nerdesin?" dedi karşıdaki ses. Arayan babamdı. "Son duraktayım, otobüste oturuyor, kalkmasını bekliyorum baba; sen nerdesin?" dedim. "Şirinevler'deyim, 5dk'ya ordayım" dedi. Hemen yan  koltuğu rezerve edeyim ki baba oğul ağız tadı ile yolculuk edelim, evimize gidelim. Oturmaya yeltenip soran olursa "Arkadaşım gelecek." derim. Sorgu başlıyor; "Babam mı gelecek" deseydim diye geçirdim içimden, ama sonra onlar da içlerinden "Yuh ulan koca adam babası ile seyehat ediyor" derler diye sorgularken babam geldi. Yanım boştu, zaten kimse de oturmaya yeltenmemişti. Genelde bu böyle olur, tüm otobüs dolana kadar benim yanım hep boş kalır çünkü bende öyle bir tip var. Misal ben bir ATM'nin kuyruğuna gireyim, benden sonra sıraya kimse girmez, öyle kalakalırım hep. Dallandırmayalım; babam geldi, akbili dokundurdu, "Yetersiz bakiye!". Babam o saniye beni gördü, bana 1dk yaptı ve koşarak akbil doldurma yerine gitti, otobüsün kalkmasına 3dk var! O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Şimdi aranızdan "Pislik herif sende varsa bassaydın ya adamın yerine" diye geçirebilirsiniz. Doğru haklısınız ama babam "1dk işareti" yaparak koştu. "Sen sakin ol, her şey benim kontolüm altında" mesajını verdi bana ve koştu. Babam koşuyordu. 56 yaşında koca adam, evde torun sevip onunla oyalanacak adam neymiş akbili bitmiş akbil doldurmaya koşuyordu. Hayatımı gözden geçirdim. Tüm hayatımı ama! Taaaa babamın dizinde otururken aldığım o ilk adamakıllı öğüte kadar gittim: "Oğlum oku, oku benim gibi eşşek olma!". 

Lan ben okudum? Okudum dünyayı gezdim geldim? İngilizcem de şıkır şıkır? İş çıkışı babamla birlikte aynı otobüste eve dönüyoruz. Ama bir yanlışlık var aga! Nasıl oluyordu tüm bunlar? Acaba okumakla olmuyor muydu? Sadece okumakla? Du bakalım çözücez! Çözeriz elbet.

Babam geldi, akbili neyim doldurmuş, otobüsü de kaçırmadı, geldi. Geldi oturdu yanıma. Hala heyecanlıydı...

Babama baktım. "Baba ya" dedim "Ben eşşek oldum galiba.". Sanki onun yokluğunda kafamdan geçirdiklerimin hepsini biliyormuş gibi gülümsedi. Niye demedi. Anladı. Döndü ve bana dedi ki "S*ktir et, en azından gülmeyi bilen bir eşşek." dedi. Sarılıp ağlaştık. Canım babam(Burda hepinizin ağlaması gerek)

Şimdi ben bir oğul yetiştiriyorum; herşeyden önce bir tek dileğim, tek temennim, en b*oktan, en "ulan bu ne biçim şey yine mi beni buluyor" denilen durumlardan kendine bir mizah unsuru bulup o dramı komediye çevirip yüzüne gülücük kondurması olacaktır. Tabi herşeyin başı sağlık.

Tekrar etmekte fayda görüyorum: Benim babamdan öğrendiğim en güzel şey gülmek. Gülerken yüzünün alacağı şekili düşünmeden gülmek, dişlerini kapamadan, "Röhaha" diyebilmek.

Son olarak eski bir Türk atasözü: "Yaşamış eşek insan gibidir." bu da dursun böyle bir yerde.




Beni okudunuz; teşekkürler.